Günaydın Gezginler Kültür Tarih Gurme Doğa Fotoğraf Gezi

Bir garip tabela ismi “Gurebahane-i Laklakan”

Facebooktwitterrsstumblrinstagramflickr

Bursa çarşılarını keşfe çıktığım bir gün, arabayla önünden geçtiğimiz sırada saniyelik zaman diliminde bir tabelanın fotoğrafını çekmişti beynim. Saatlerce dolaştığım eski sokaklarda, bir yanda aklımda o tam hatırlayamadığım garip isimli tabela. Hava kararmıştı, Osmanlıya başkent olmuş şehrin orta yerindeki lahit mezarı bulmuştum ve görev tamamlanmıştı aslında. Peki ya o tabela?

Geri döndüm tabii ki.

“Gurabahane- i Laklakan” yazısının ne ifade ettiğini çözememiştim. Binayı bulduğumdaysa, yaban hayatına saygı ve hayranlık duyan, sonunda meslek edinmiş, hayatının merkezine koymuş bir birey olarak beni çekim alanına alan şeyin, (edindiğim ilk bilgiler çerçevesinde) dünyanın ilk hayvan tedavi merkezlerinden biri olduğuna hayretler içerisinde şaştım kaldım. Heyecan ve soru işareti biter dedikçe katlanmaya başladı. Sonunda bir garip hikaye çıktı karşıma.

Öncelikle, bulmuş olduğum bina bu hikayenin orijinal kahramanı değil. Esas bina yıkılalı çok olmuş. Her şey, şair Ahmed HAŞİM’in, Bursa Fransız konsolosu Gregorie BAILLE’ı konutundaki ziyareti sırasında, bahçesindeki küçük bir yapı üzerine sohbetleri sonrası şekillenmiş. Üzerinden geçen birkaç yüzyıl içerisinde de farklı konular iç içe geçip aslından çok uzak bambaşka bir hikaye ortaya çıkarmış.

Asıl hikaye şöyle.

Her bahar ve sonbahar aylarında, kuş göçlerine şahit oluruz.  Ebatlarının büyük olması ve hava akımlarını kullanmak üzere gündüz göç etmelerinden kaynaklı, “süzülen kuşlar” özellikle dikkatimizi çeker. Leyler, turnalar ve halk arasında “allı turna” olarak geçen flamingolar ise edebiyatımıza konu olmuş, biraz daha ayrıcalıklı yaklaştığımız türlerdir. Ve göç mevsimlerinde binlercesi yoluna devam ederken, bazen doğal, çoğunlukla ise insan kaynaklı nedenlerle yaralananlara, gücünü kaybedenlere rastlarız.

Tüm bu nedenlerle, uçuş rotalarında bulunan yerleşimlerde bu konu sıklıkla gündeme gelir. Bursa da bunlardan biri.

A.Haşim ve G. Baille arasındaki sohbetin geçtiği zaman diliminde Haffaflar Çarşısı meydanı, yardıma muhtaç hayvanlar için bir buluşma ve müdahale merkezi gibi kullanılmış aslında. İnsanların kendi imkanlarıyla yabani kuşları tedavi ettirdiği, göçe gidemeyecek bireylerin bakımını üstlendikleri bir ortak alan.

Konsolos Baille ise yoluna devam edemeyecek olan birkaç yaşlı leyleği bahçesinde ağırlıyormuş. Ve bu kader ortaklığı nedeniyle de köşke “Gurabahane-i Laklakan” ismini verdiğini ifade etmiş o sohbet sırasında.

Yani ne bina orijinal bina, ne de aslında ortada bir bina var. Özünde tüm bu yardımseverlik ruhu, bir çarşı meydanını merkez alıyor. Köşkün meydandan rol çalması da sanırım ilk olarak, Ahmed Haşim’in 1921 senesinde Dergah Dergisine yazdığı makaleden sonra tetikleniyor.

Aradan zaman geçtikçe Vakıflar konuya dahil oluyor. Sonra siyasiler, belediyeler vs vs.  Olayın ruhu unutuluyor küçük bir binaya sıkışıp kalıyor. Hatta en ilginci, şöyle bir girişime de denk geldim, “…insanımızın hayvanlara verdiği önemin, gelecek nesillere bir şekilde taşınması amacıyla, insan sağlık merkezine dönüştürülmesi…”.

Bilemedim…

Bu projeden vazgeçilmiş olacak ki, yaban hayvanları değil ama en azından sokak hayvanları için küçük bir müdahale noktası şeklinde düzenlenmiş, aynı zamanda da bir fotoğraf derneğine ev sahipliği yapıyor.  Henüz gidip de açık bulana denk gelemedim, içerisi hakkında hiçbir fikrim yok.

Her şey baya karışmış değil mi? Anca bu kadar toparlayabildim. Kelimelerin kökeni, bina sahiplikleri, Ahmed Haşim’in aslında ne demek istediği ile ilgili de farklı fikir ve kaynaklar olsa da, ben elbette yaban hayvanlarının günümüzde ülke genelinde ne kadar ihmal edildiği kısmındayım.

Gönül isterdi ki şöyle bir haber metni okuyalım

“ Bursa Haffaflar Çarşısı meydanı’ndaki hayvanseverlik ruhu, dünyaya örnek bir proje olacak şekilde, büyük bir yaban hayatı Tedavi ve Rehabilitasyon Merkezi olarak şehrimizin şu noktasında yeniden hayat buldu. Temsili bina ise 19 yy Türkiye’sindeki güzel insanlarımız anısına, ve yeni merkez hakkında bilgi vermek amacıyla ziyaretçi merkezine dönüştürüldü”

Ah hayaller…

Ben oraya gittiğimde hava kararmıştı ve bina kapalıydı. Bir gündüz vakti üşenmeyip bana binanın fotoğraflarını gönderen Ahmet ve sevgili eşi Sema’ya teşekkür ederim.

Sizin de yolunuz bir gün Irgandı Köprüsü’ne düşerse, alın elinize kahvenizi, geçin bu sembolik binanın karşısına ve lütfen yaban hayvanları için elinizden ne gelebilir, birazcık düşünün.

Sevgiyle kalın

Sohbetin metnine buraya tıklayarak ulaşabilirsiniz ama özellikle doğallığın önemini vurgulayan şu paragraf çok hoşuma gitti ve çekip almak istedim

“…Bahçeyi bakımsız buldunuz değil mi? Bahçenin bu metruk ve perişan halini kendim istedim. Sarmaşıkların örümcek ağları şeklinde birbirine geçip bütün ağaçları kaplaması için senelerce bekledim. Bu ağaçlara karmakarışık saçlı insan başı manzarası vermek, dallara bu azgın inkişafı aldırmak, hasıl bahçeye serbest bir orman manzarası verdirmek için bilseniz ne kadar çalıştım. Türk sanatının muhabbeti bana tabiat muhabbetini öğretmiştir. Tabiatı kayda tabi görmek bana şimdi eza veriyor. Bir bahçe için bir ormana benzetmekten daha fazla bir güzellik tasavvuru kabil midir? Şimdi Le Neutre usulü Fransız bahçeciliği bana bir çirkinlik ve bir manasızlık gibi görünmektedir…”

Facebooktwitterrsstumblrinstagramflickr

Bu yazı Günaydın Gezginler© tarafından hazırlanmıştır. Marka tescilimiz bulunmakta, fotoğraf ve yazılarımız telif hakkı taşımaktadır. Alıntı veya kopyalama yapılması durumunda referans olarak Günaydın Gezginler ismi ve sitemize bağlantı verilmesi gerekmektedir. E-posta adresimiz gunaydingezginler@hotmail.com

Bir cevap yazın