Günaydın Gezginler Kültür Tarih Gurme Doğa Fotoğraf Gezi

Çeşm-i Cihan Amasra

Facebooktwitterrsstumblrinstagramflickr

Tarih, doğa, deniz, rakı, balık, salata…

Karadeniz’in batısında küçük bir liman; sırtını dağlara yaslamış, yüzü açık denize bakan bir ilçe. Ankaralılar için “günübirlik deniz kenarına gidiyoruz, tavada balık ve yanında salata yemeye” denilince akla ilk gelen yer. Geçmiş zaman ile şimdiki zamanın birbirine karıştığı, tarih ile yeşilin bir arada yaşayabileceğini kanıtlayan şehir. Fatih Sultan Mehmet’in Bakacak tepesi mevkisinde Akşemseddin’e sorduğu “Lala, Çeşm-i Cihan bu mu ola?” diyerek hayranlığını dile getirdiği rivayet (söylenti) edilen: Amasra…
Hükümet Amasra’ya 2007’den beri termik santral yapmaya, bu cennet güzelliği rezil etmeye çalışıyor. Hepimizin karşı durması sayesinde umarız bu güzel ilçemize termik santral kurmayı başaramayacaklar.

Bir Parça Tarih
amastrisSesamos, Amastris, Amasra… Amasra’da bilinen ilk yerleşim M.Ö. 1300’lerde Gaska dönemine kadar gidiyor ama o dönemdeki ismi bilinmiyor. M.Ö. 650’lerde buraya yerleşen Miletos kolonicileri döneminde “Sesamos”, Ege Denizi’ndeki Sisam – Sesamos adasının ismini vermişler. MÖ 340’larda Pers Kralı 3. Dareios’un yeğenlerinden biri olan Prenses Amastris bu kenti yönetmeye başlar, şehre “Amastris” adı verilir. Roma, Ceneviz, Osmanlı dönemlerinde de Amastris adı devam eder. 1460’ta Fatih Sultan Mehmet’in başkomutanı Zağanos Paşa, Amastris kentini alır. Fatih kente geldiğinde Bakacak Tepesi mevkisinden bu güzel şehre baktığı ve hocası Akşemseddin’e “Lala, Çeşm-i Cihan bu mu ola?” dediği rivayet olunur. “Çeşm-i Cihan” anlamı, “Dünyanın Gözbebeği” demektir. “Çeşm-i Cihan” isim olarak değil; kenti övmek için kullanılmış. 2300 yıllık “Amastris” adı günümüze “Amasra” olarak değişerek gelmiş olur.
Amasra, Türkiye’nin ilk ev pansiyonculuğunun başladığı yerlerden biridir. 1930’lu yıllardan itibaren Bartın’dan geçerek Kurucaşile, Gideros, Cide tarafına gitmekte olan yolcuların, yol şartları nedeniyle geceyi geçirmek için seve seve durakladığı bir yermiş Amasra. Zamanla buranın güzelliğini görenler tarafından reklamı yapılmış ve Amasra’ya tatil için gelenlere kalacak yer olarak evlerini açmış Amasralılar. Ekonomik bir ücret karşılığında evin içinde 1 oda veya 1+1 / 2+1 olarak günlük hatta haftalık olarak daire kiralayabiliyorsunuz.
Amasra’ya yılın her günü gidebilirsiniz; hafta içi sakindir, sessizlikte kendinizi dinler, gün boyu merkezde ve çevresindeki kıyı veya dağ köylerinde fotoğraf çeker, alışveriş yaparsınız. Hafta sonu giderseniz kalabalık ve biraz curcuna ile gününüzü değerlendirirsiniz. Amasra yaz aylarında daha yoğun, kış aylarında daha sakindir. Haziran başı ile Eylül ortası arasında giderseniz denize girersiniz. Eylül sonundan Nisan sonuna kadar bol taze balık yer, gün boyunca değişken manzarayı izlersiniz. Mevsimin taze meyve sebzelerini her daim alabilirsiniz.
Bazen bir tur grubunu götürmek için, bazen de kendimize tatil molası vermek için Amasra’ya gittiğimiz oluyor. Ankara’dan Amasra’ya giderken genelde Bolu’ya gider gibi otoyola giriyoruz, Yeniçağa ayrımında (Gerede ayrımından sonra) otoyoldan ayrılıyoruz. Mengen, Devrek, Çaycuma, Bartın yolu ile yaklaşık 4 saatte Amasra’ya geliyoruz. Diğer yol, gezmeyi seviyorsanız, Gerede ayrımında otoyoldan ayrılmak, Karabük Safranbolu Bartın yolu ile Amasra’ya 5 saatte gitmek.
Amasra’ya gitmek için sabırsızlansanız da, şehir merkezine girmeden önce, en az bir kere görmenizi isteyeceğimiz iki nokta var. Kuş Kayası Yol Anıtı ve Bakacak Tepesi

Kuş Kayası Yol Anıtı
kuskayasıBartın’dan sonra Amasra’ya giderken önce tepe çıkıyorsunuz, Karadeniz’i gördüğünüzde denize doğru inmeye başlıyorsunuz. İnişe geçtiğiniz yerden 5-6 dakika sonra (4 km) yolun sağında bir tabela göreceksiniz “Kuş Kayası Yol Anıtı”, yolun solunda arabanızı park edecek yer var. Aracınızı park edin ve tabelanın olduğu yerdeki merdivenlerden Kuş Kayası’na doğru yukarı çıkın, 50-60 basamak. Hem manzaraya hayran kalacaksınız, hem de Bartın-Amasra arasındaki Roma Dönemi’nde yapılmış olan antik dönem taş yolu ve yol üzerindeki müthiş anıtı ve yazıtını göreceksiniz. Bu anıt, bir sütun üzerindeki Roma Kartalı ve kayanın içine yuva açılarak yontulmuş erkek heykelidir. Erkek heykeli, Roma İmparatoru Tiberius Cladius Germanicus’u (kısaca Tiberius) simgeliyor. Anıt büyük ihtimalle MS 44-45 yıllarında yapılmış ve yine büyük ihtimalle Hıristiyanlığın ilk yıllarında (350’ler) kartalın ve imparatorun başları kırılmış (dini nedenlerle). Heykelin sağına doğru 20 metre gittiğinizde kayanın üzerinde yerden 4 metre yukarıdaki çift dilde yazılmış Latince – Yunanca yazıtı göreceksiniz.

Bakacak Tepesi
Kuş Kayası ziyaretini bitirip arabanıza döndüğünüzde Amasra’ya doğru 2-3 km ilerleyin, yolun sağında köylü teyzelerin ve amcaların tezgahlarını göreceksiniz, burası “Bakacak Tepesi”. Fatih’in Amasra’ya buradan baktığı ve Amasra’yı övdüğü sözü burada söylediği kabul edilir. Aslında Amasra merkeze göre daha bir “köylü pazarı”. Peyniri, reçeli, otları yağları, böğürtlenler…Sonbaharda ise Kocayemiş bile bulabilirsiniz.
Bakacak’tan Amasra’ya doğru virajlı yoldan inmeye devam edin, deniz kenarına geldiğinizde karşınıza otopark çıkacak. Aracınızı buraya (Küçükliman) park edin, şehrin geri kalanını yürüyerek gezmek güzel olacak. Kalealtı, Büyükliman ve mendirek tarafında da otoparklar var ama Küçükliman’dan yürümeye başlamak daha güzel.

Amasra bati sahilKüçükliman (Batı Sahil Bölgesi)
Bir ucunda otopark, yanında müze, diğer ucunda belediye çay bahçesi ve Barış Akarsu Parkı, sonunda da kale kapısı ve Boztepe’ye giden yolun olduğu koy. Burası balıkçı teknelerinin yapıldığı veya tamir edildiği, denize uzun süre açılmayacak sandalların çekildiği yer.

Amasra bedesten duvarıBedesten ve Amastris Sarayı
Aslında hemen hiç kimsenin gitmediği bir yer, arabayla gelebiliyorsunuz. Çakraz yoluna girince sağdaki yolu takip ederek dereye inin ve ilerleyin, araba ve minibüsle gitmek mümkün, yol geniş. Aslında müzenin arkasından da buraya gelebilirsiniz. Yol boyunca bir tane ‘Bedesten’ tabelasına rastlarsanız, şanslı sayılırsınız. Lojmanları geçtikten sonra 50 metre devam edin. Ağaçların arasında kalmış, sarmaşıklar tarafından sarılmış, kamyon parkı olarak kullanılan bu bölge aslında Amastris’in Sarayı olarak yapılmış. Roma döneminde “halk binası” (belediye), Bizans – Hıristiyanlık döneminde kilise, Osmanlı dönemi 1600 – 1700’lü yıllarda bedesten olarak kullanılmış. Pişmiş kırmızı topraktan tuğlalar ile örülmüş sütun – duvarların uzunluğu ve yüksekliği sizi şaşırtmazsa ben de bir şey bilmiyorum. Bunlar görünür kısmı, bir de toprak altında olan ve yeşilliğin kapladığı alanı düşünün.

Amasra Müzesi
Otoparkın yanında, bahçesinde lahit, mezar taşı ve dikilitaşlar – steller var. Müze binasının içinde sağlam heykeller, silahlar, Amasra Kurucaşile darplı sikkeler ve amforalar var. Bu bina 1860’larda Denizcilik Okulu olarak yapılmış, 1900’lerin başında okuldan daha çok liman başkanlığı binası olarak kullanılmış. Kurtuluş Savaşı yıllarında (tam olarak 1920’de) İstanbul’dan kaçırılan 2 adet deniz uçağının montajının yapıldığı yer Küçükliman’dır ve uçağın parçalarının saklandığı bina da burasıdır. Cumhuriyet’in ilk yıllarında hastane, okul gibi farklı amaçlar için kullanılmış. 1980’li yıllardan beri Amasra Müzesi olarak kullanılıyor.

aksemseddinbaris


Fatih ve Akşemseddin Heykelleri

Müzenin hemen önünde, 2012 yılında yapılan Fatih Sultan Mehmet ve hocası Akşemseddin’in heykellerini ve kitabesinde de Fatih’in sözünü göreceksiniz.

Barış Akarsu Parkı
Küçükliman’da otoparkın karşısındaki park, müzenin yanındaki yolu kıyı boyunca takip edince ulaşırsınız. Genç yaşında kaybettiğimiz, sesi güzel ruhu güzel insan. Toprağın bol olsun.

Galla Pazarı (Köylü Pazarı)
Eski Pazar yeri Atatürk Anıtı ile Belediye arasındaki sokaktaydı. Yeni pazar yeri üstü kapalı olarak Belediye binasının arkasında yapıldı. Pazar yerindeki köylü teyzelerin tezgahlarında çeşit çeşit ot, sebze, reçel, yumurta, mantar, kurutulmuş biber patlıcan bamya ve köy ekmeği bulabilirsiniz.

AmasraÇekiciler Sokağı
Galla Pazarı arkasında, kale kapısının öncesinde başlayan ve Büyükliman’a (mendireğe) doğru devam eden bu sokak Küçükliman ile Büyükliman’ı birbirine bağlıyor. Ahşap oyma ve süsleme anlamına gelen Çekicilik sanatının hala sürdürüldüğü sokakta ahşap işlerinin yanında Tel kırma, iğne oyası da var, çocukluğumuzun basit ama eğlenceli oyunlarının elde yapılmış olanları da. Ahşaptan yapılabilecek herşey, tezgahlarda yer alıyor. Son zamanlarda seramik ve doğal taş ürünleri de çıkmaya başladı. Bizim favorimiz buzdolabı magnetlerine de her yerde rastlamak mümkün. “yok yok sokak” diyelim gitsin.

 Küçükliman Tarafı Kale Kapısı
Amasra kale kapısıÇekiciler Sokak’tan sola, Boztepe’ye doğru giderseniz kale kapısına gelirsiniz. Burası çarşı ile yönetim merkezini ayırmak için ortaçağ döneminde yapılmış olan kara tarafı şehir surlarıdır. Arka arkaya 2 kapıdan geçilerek şehre girişin kontrol edildiği yer.
AmasraBirinci kapının (merdivenlerin yanındaki kapı) yerde kalan taşlarına dikkatle bakın, orada CAESAR yazısını göreceksiniz. Muhtemelen Roma İmparator’u Tiberius kente geldiğinde onun anısına yapılmış olan zafer kapısı Roma’nın son yıllarında yıkılmış ve ortaçağ Ceneviz döneminde kale kapısı yapılırken yıkık dökük bu parçalar alınıp inşaat malzemesi olarak kullanılmış.

Direkli Plajı
Küçükliman içinde kalan, denizin üzerinde antik dönem bina temelleri üstünde taştan örme sütunun bulunduğu yer. Burası küçücük bir havuz olarak göründüğü için Amastris’in denize girdiği özel plaj olarak kabul edilmektedir.

Boztepe Adası Köprüsü (halk arasındaki ismiyle Kemere Köprüsü)
Amasra köprüDirekli’yi geçince, birbirinden şirin evlerin arasından yürürseniz 30 m. ileride karşınıza deniz, antik kapı ve köprü çıkacak. Antik dönemden Cenevizlilere kadar ahşaptan açılır kapanır düzeneği olan, Osmanlı döneminde sabit hale getirilerek karayı adaya bağlayan köprüye geleceksiniz. Köprünün Küçükliman’a yakın tarafında, suyun içinde, granit – bazalt kesme taş bloklardan yapılmış nişleri ve heykel tabanlarını görebilirsiniz. Adaya girişi sağlayan surların altındaki kısacık tünel gibi kapıdan geçtikten 5 adım sonra arkanızı dönün ve yukarı bakın… Tünelin çıkışındaki kapının üstünde 2009 yılına kadar kapı kitabesi sağlamdı, şimdi yerinde değil.


Boztepe Adası

Kapıdan adaya gelince sağdaki yoldan tepenin üstüne gelin. Ağlayan ağacın altındaki kafeteryaya sizi götürecek. Ağlayan ağacın ne olduğuyla ilgili çok da masalsı anlatımlara kanmayın. Kendisi boyluca bir Ardıç ağacıdır. Her reçineli ağaç gibi, gölgesinde duranın üzerine ufak ufak damlama yapabilir. Buradaki ise tam deniz-kara birleşiminde olduğu için terlemesi maksimum düzeyde. Kafeteryanın olduğu yerde bir kahve için, dinlenin, belki oradan bir dürbün bulup manzaranın tadını çıkarın. Buradan Büyükliman’ı ve Tavşan Adası’nı görebilirsiniz. Şansınız varsa adada yaşayan bol miktardaki tavşanlardan birkaçına denk gelebilirsiniz. Meteoroloji istasyonu ve deniz fenerine doğru yukarı çıkın. Türkiye’nin en eski açık deniz fenerlerinden birisini ve Boztepe’nin jeolojik katmanlarını buradan çok güzel bir şekilde göreceksiniz. Tekne gezisi yaparsanız ve hava müsait ise tekne sizi adanın etrafında gezdirir, o zaman ‘deprem’ denilen yeri ve yer katmanlarını daha güzel görürsünüz. Ancak uyaralım. Türk usulü gürültülü tekne gezisi olmasını istemiyorsanız baştan tedbirinizi alın, sorun veya kendi grubunuzla kendi teknenizi kiralayın.

Kale içi evleri, Fatih Camisi, Ceneviz Şatosu ve Şapel
Direkli civarında yukarı çıkan sokaklardan birine dalın. Eski kiliseyi, fetihten sonra 1460’ta Fatih Camisi olan bu yapıyı bulmanız çok kolay olacaktır. Zaten bu dar alandaki en büyük yapılardan birisi, minareyi takip edin. Sokaklar boyunca güzel evleri ve evlerin bahçelerindeki düzenlemeleri gördükçe fotoğraf çekmekten alıkoyamıyor insan kendini.

sato girisisapel

Camiden ileri gittiğinizde Ceneviz Şatosu’na geleceksiniz. Şato deyince, İsviçre’deki kocaman masalsı şatolar gelmesin tabi aklınıza. Bizim küçük kale girişleri gibi bir yer. Duvarın ve soldaki kapının üstündeki aile armalarını, Ceneviz haçını ve merdivenlerdeki Roma çelengini görmelisiniz.

Şimdilerde çoğu pansiyon olarak kullanılan ve konaklamalı geldiğimizde bizim de kalmayı tercih ettiğimiz küçük küçük evlerin arasından ilerlediğinizde eski şapel’e (kilisenin küçüğü) ulaşacaksınız, kapısı kilitli ama en azından bina güzel restore edilmiş.

Amasra

Büyükliman Tarafı Kale Kapısı
Şapelin arkasından sağa dönün, aşağı inen sokakta arka arkaya iki taş kapı karşınıza çıkacak. İkinci kapıyı geçince arkanıza dönün ve kapının üzerindekileri inceleyin. Merdivenlerden inince Büyükliman’a çıkarsınız.

teras manzaraBüyükliman ve Mendirek Bölgesi (Doğu Sahili)
Balıkçı tekneleri, restoranlar, gezi tekneleri, balık tezgahlarının olduğu bu bölge akşamları eline çekirdeğini alanın geldiği yürüyüş ve kordon boyu kabul edilen yeridir. Solunuzda açık denizi durduran yüksek bir dalgakıran, sağınızda Büyükliman bölgesi, dalgakıranın sonunda da liman ağzını gösteren mendirek bulunur.

denizzBüyükliman Sahili
Bir ucu gezinti teknelerinin demir aldığı mendireğe uzanan, diğer yanda Amasra Sahil Güvenlik Komutanlığı’na kadar giden bir koydur. Yaklaşık 1 km uzunluğunda güzel bir kumsalı vardır. Amasra içerisinde denize girmek isterseniz güzel seçimdir. Çünkü mendirekten dolayı pek dalga almadığı için bu bölgedeki en berrak sulardan biridir. Aynı zamanda Karadeniz’in meşhur “rip” akıntılarına kapılıp da nahoş olaylarla karşılaşma riskiniz pek yoktur.


Gelelim rakı, balık, yoğurt, salata kısmına

Siz hala balıkla yoğurt zehirler diyenlerden misiniz? Yok öyle bir şey! Kısa bir bilgi verelim. Balık+yoğurt = zehirlenme DEĞİLDİR! Siz hiç yoğurtta balık yemediniz mi yoksa? Balık taze ise  hiçbir şey olmaz. Balık bozuksa zaten yoğurt da yeseniz su da içseniz hastane ilk durağınız. Yoğurt yüzlerce yıldır zehre karşı kullanılır. Nedeni kabaca, zehri ortaya çıkarması ve vücuttan uzaklaştırmaya çalışmasıdır. Bozuk balıktan sonra yoğurt yediğinizde sadece süreci hızlanır. 3-5 saat yerine kısa sürede kendinizi aynı perişan vaziyette bulursunuz.

Amasra salataŞuna bağlamak istiyoruz. Amasra’da yok öyle bir şey. Denizden çıkar, sofraya düşer. Mevsim dışı ise doooğru buzhane. Yani balık, diğer tarafa gittiğini bile anlamadan şoklanır.  Sonra yine adres sizin tabağınız.
Peki neden mi yoğurt?  Her zaman bulabilir misiniz bilemeyiz, bizim nazımız geçtiğinden midir bilinmez, hep denk geldik, o mis gibi, kıvamlı manda yoğurdunu tatmadan masadan kalkmayın. Üzerine bal dökülerek sunumu yapılıyor genelde. Şahane! Ama yok, ben sevmem, alerjim var, canım çekmedi derseniz, fırında helvayı denemelisiniz. Israrla isteyiniz 🙂

Ve salata; Meşhur Amasra salatası. Biz çok çözemedik durumu. Ya da en azından birimiz. Tolga sever Ayça pek ölüp bitmez. Çünkü içindeki lezzetli şalgam turşusu dışında henüz bir orjinallik keşfedilemedi her gittiğimizde bu konuyu tartışmamıza rağmen. Sunumu oldukça özenli. İştah açıcı. Biraz da biz bozkırın ortasından gelmiş “Angaralılar” denizi görünce yediğimizi havyar, içtiğimizi kuş sütü sanıyoruz herhalde. Ya da artık Anadolu topraklarını milim milim gezdiğimizden midir, yemek ukalası olmuşuz, kim bilir?

sahildeAmasra’da nerede mi yemek yemelisiniz? Her iki sahil boyunca bir şeyler atıştırabileceğiniz bir sürü yer var. Pidecisi, kebapçısı, gözlemeciler, seyyarlar, midyeciler, akşam üzeri deniz manzarası karşısında soğuk bir bira içebileceğiniz kafeler… Ama illa ki balık diye tutturanlardansanız yarı oturaklı balık restoranları da dizi dizi. Çeşm-i Cihan, Canlı Balık (Mustafa’nın Yeri), Çınar Restaurant, Turkuvaz, Balıkçının Yeri bunlardan birkaçı. Balık dışında deniz mahsulü pek bulamazsınız ancak her an bir köşe başında imece usulü temizlenen koca koca balıkların tadına bakmanız mümkün. Biz bu sefer Ali Usta’nın mekanı “Balıkçının Yeri”nde yemeyi tercih ettik. Türkiye sınırlarında her mevsimde mezgitten şaşmayanlardanız. Bazen somon kaçamakları da yaparız elbet. Ancak son gidişimizde mezgitin yanında iskorpit balığını da denemek istedik. Gerçekten lezzetli bir balık ama pişirme yöntemi midye tavaya benzediği için pek bizim damak tadımızla örtüşmedi. Mezgite devam!  Midye demişken, tavsiye edilen birkaç midyeci var ama hepsi aslında birbirinin aynısı. Midyeciler mi değişti, yoksa biz Belçika’daki pilavsız midye yöntemini eve taşıdığımızdan beridir mi bilinmez, dışarıda bir oturuşta 50’şer midye yiyen biz, skorumuzu 5’e kadar düşürdük Türkiye genelinde. Yani ya Türkiye’deki “lapa”lı midyeden vazgeçsinler artık eskiye dönsünler, ya da bizim gibileri teker teker kaybetsinler.

Biz Amasra’ya son olarak geçen hafta konaklamalı gittik. Büyük liman manzaralı terası olan apart evlerden birini Ankara’dan ayarlamıştık. Yanımıza yiyecek içecek ne varsa aldık. Ve o şirin çatı dairenin mutfağını son imkanına kadar kullandık. Ve şansımıza, Amasra’da Türkiye’deki en uzun süreli yaz festivaline denk geldik. Temmuz ayı boyunca devam eden etkinliklerden belki de bizim için en cazip olan geceye, Gripin konserine, hem Mendirek tarafında kurulan sahne önünde katılma şansımız oldu, hem de yorulunca, deniz manzaralı terasımızda, bakacak tepesinden almış olduğumuz böğürtlenleri yiyip ayağımızı balkonda uzatarak dinledik. Güzel bir kaçamaktı bizim için. Apart sahibi Nurşen Abla’ya da teşekkür ederiz.

Çakraz, Mogada, Kurucaşile, Gideros, İnkumu, Boğaz ve Bartın gibi diğer önemli noktaları bir başka yazımızda ele alacağız. Bu yazıyı okumak için gösterdiğiniz sabır için teşekkürler.

Not: Amasra konusunda küçük ipuçlarını bizimle paylaşan, balkonunda güzel tatlılar yediren Vicdan & Ataman Mısırlıoğlu’na teşekkürler ederiz. Yıllardır Amasralı olan teyzemiz ve eniştemiz olurlar, birinci dereceden.

balkon

termik

Facebooktwitterrsstumblrinstagramflickr

Bu yazı Günaydın Gezginler© tarafından hazırlanmıştır. Marka tescilimiz bulunmakta, fotoğraf ve yazılarımız telif hakkı taşımaktadır. Alıntı veya kopyalama yapılması durumunda referans olarak Günaydın Gezginler ismi ve sitemize bağlantı verilmesi gerekmektedir. E-posta adresimiz gunaydingezginler@hotmail.com

Bir cevap yazın