Günaydın Gezginler Kültür Tarih Gurme Doğa Fotoğraf Gezi

Hatay, “Hoşgörü Kenti” (Bölüm 1)

Facebooktwitterrsstumblrinstagramflickr

Hatay’a Yolculuk
Tarih 2011. Hatay ne zamandır aklımızdaydı. Ankara’dan düştük yine yollara, cebimizde götürdüğümüz planlar, haritalar, 10 saatlik bir yolculuk, 4 gün süren bir geziden sonra her sene defalarca gidilip gelinen odak noktamıza bir yeni keşif daha. Tüm bu birikimlerden cebimizde geri getirdiklerimizle, nereyi, ne kadar zamanda nasıl gezersiniz, nerede, ne yiyebilirsiniz, nerede konaklayabilirsiniz gibi soruları cevaplamaya ve Hatay’ı kısaca tanıtmaya çalışacağız. “Hatay, Hoşgörü Kenti” yazısını birkaç bölümde yazmak iyi olur diye düşündük. Sizi de yormadan. Kültür Mozaiği kentlerimizin hikayesi de gerçekleri de çok uzun ne de olsa.

St. Pierre Kilisesi UNESCO DÜNYA MİRAS LİSTESİ – Aday
Geçici yer listesinde 8 Mart 2015 itibariyle yer alıyor.
Türkiye – Hatay – Antakya: St. Pierre Kilisesi
Aday Türü: Kültürel Miras / Aday No: 5613 / Aday olduğu yıl: 2011
Türkiye’nin Dünya Miras Listesi’ne kabul edilen yerleri

1g1 Hatay_Karaksı_01Karaksı Köyü (Karlısu Belediyesi)
Daha önceki Hatay gezisi deneyimlerimize rağmen “yapılacaklar işler, görülecekler yerler” listesini sil baştan hazırlamıştık. Bu sefer Antakyalı arkadaşların yerel tavsiyeleri ağır bastı. Antakya merkezine ulaşıp otele eşyalarımızı bıraktığımızda kahvaltı yapılabilecek saati çoktan geçmişti. Öyle acıkmıştık ki sıradan kafe ve sıradan bir poğaça bizi kesmeyecekti. Serda’nın üzerine basa basa telaffuz ettiği “Karaksı’da köy kahvaltısı” fikri hücrelerimize yayıldı adeta. Yolunu izini bilmediğimiz bu köye gitmeye karar verdik. Şehrin hemen merkezinde ana caddeden dolmuşlar kalkıyor köye. Sıkış tepiş, teyzeler amcalar bir arada biniverdik. Hala nasıl bir yere gideceğimize, kahvaltıcıların nerede olduğuna dair en ufak bir fikrimiz yoktu. Dolmuştaki köylülere sorduk, meğer herkes bilir gider gelirmiş oralara.

1g1 Hatay_Karaksı_12Şehir içi dur-kalk lardan sonra 30 dakikada ulaştık köye. Yalnız Karaksı Köyü artık Karlısu Belediyesi olarak geçiyor. Köy, şehir merkezinin kuzeybatısında, yüksek ve ağaçlık – bahçelik bir bölgede. Dolmuştan indiğimiz yerdeki bahçenin adı Karaca Çay Bahçesi. Köy düğünlerinin yapıldığı bahçeleri bilirsiniz. Onlara benzer bir yerde çardaklar oluşturulmuş. Bahçe ile, üniversitede okumaya devam eden birkaç arkadaş ilgileniyor. Bize mükellef bir yöresel kahvaltı hazırladılar. Neler mi yedik? Sürk (acılı çökelek kurutması), soslu zeytin, zeytinyağı, zeytin salatası, humus, otlu salata, domates biber söğüş, yeşillik tabağı, köy yoğurdu, sucuklu yumurta, domates, çeşitli peynirler, sıcak lavaş, bunların yanında semaver geldi, patlayana kadar yedik, içtik. Üstelik tüm bunlar için 2 kişi 35 TL ödedik (2011 yılında). Bahçede güvercinler, ördekler, tavuklar ve size kahvaltıda eşlik edebilecek bir sürü kedi var, aklınızda olsun. Güzel ve lezzetli bir sofrada, keyifli ve yeşillikler arasındaki bir ortamda köy kahvaltısı yapmış olduk, elinize sağlık Karaca Çay Bahçesi, teşekkürler. Kahvaltıdan sonra bahçede biraz yürüdük, tatlı bir serinlikle oksijen aldık. Saat 12.00 civarında sık sık (Yaklaşık 10 dakika bekledik) köyden Antakya’ya giden dolmuşlardan birine bindik, şehir merkezine ulaştık.

Karaca Aile Çay Bahçesi ve Piknik Yeri: Karlısu Belediye Binası Karşısı – Karaksı Antakya/Hatay
Telefon: 0 326 269 55 00

1g2 Hatay_St Pierre_10St Pierre Kilisesi
Şehir merkezine ulaştığımızda eski hal yakınlarında bulduk kendimizi. Bir dolmuşa binip St. Pierre Kilisesi’ne gitmeye karar verdik. Sonra baktık ki bir pazar yeri kalabalığı var, yürümeye karar verdik. 1 km lik bir yürüyüşten sonra kilise kapısındaydık. Kilise, Milli Parklara bağlı Habibineccar Tabiatı Koruma Alanı içerisinde. 13 metre derinlik, 9 metre genişlik ve 7 metre yüksekliğe sahip, kayalara oyulmuş bir mağara kilise. İlk Hristiyanların gizli toplantılarını yaptığı, Hristiyanlığın ilk kiliselerinden ve aynı zamanda bu dine inananlara ilk defa “Hristiyan” denilmesinin burada gerçekleştiği kabul ediliyor. Kilise içerisinde, diğer birçok mağara yapılarında olduğu gibi, yukarıdan sızan bir yeraltı suyu var. Ve yine burada da zamanında vaftiz suyu olarak kullanılmış. Bizim halk da kutsal su diye şişelere doldurup doldurup hastalarına götürmüş Şimdiyse su azalmış. Kilise içerisinde sunak, taş kürsü, ufak parçalar halinde kalmış duvar boyama izleri kalmışsa da görsel zenginliğinden çok manevi zenginliği ağır basan bir kilise burası. Zaman zaman Valilik izniyle ayin de düzenleniyor.  Aynı zamanda hac yeridir. Antakya, Vatikan ve Kudüs’le birlikte Hristiyanların 3 dini merkezinden biridir. Bunu da belirtmekte fayda var.

Haron (Haroon – Charon – Charomion)
1g2 Hatay_St Pierre_Haroon01Kilise kapısından çıkıp geldiğiniz yola, aşağı doğru değil, sağa, dağ yamacına doğru devam ederseniz, 50metre içinde Haron’u yerinde bulabilirsiniz. Kayalara oyulmuş dev kabartması sizi orada bekliyor olacak. Fotoğraflarda küçücük çıksa da karşıdaki tepeden bile ayırt edilebildiği söylendi bize. Haron’un hikayesi de tüm gariplik ve ihtişam içeren hikayeler gibi, veba salgınlarının olduğu dönemlere dayanıyor. Antiochus zamanında veba, çok sayıda kayba neden olur. Danışılan bir kahin, tılsımlı bir büstün onları koruyacağını söyler. Daha sonra ise ölen insanları öteki dünyaya kayığıyla taşıdığına inanılan ruhlar alemi tanrısı Charon’un isminin verildiği düşünülüyor. Tılsımlı sözlerden günümüze hiçbir şey kalmamış tabi.
antakyada arapbülbülüHaron’a hoşçakal dedikten sonra, yamaçtan aşağıya doğru inişe geçtik. Aşağıda ufak tefek dükkanlar var hediyelik eşya alabileceğiniz. Bizim standardımız buzdolabı magneti olduğu için şöyle bir göz attıktan sonra şehre doğru yürümeye devam ettik. Ara sokaklardan ilerledikçe, güvercin yetiştirenlerin teraslarından kalkan sürüleri izleme imkanımız oldu. Taklacılar, paçalılar, beyaz güvercinler… Çeşit çeşit. Eski Antakya’da güvercin ve arap bülbülü ayrı bir kültürel parça ve tutku. Kuşlarına da yemek kültürlerine olduğu kadar bağlı insanlar.
Antakya şehir merkezindeki otele yürüyerek ulaşmamız oyalana oyalana 50 dakika sürdü. 1 km lik mesafe aslında. Sonra Antakya müzesine geçtik. Dünyanın en büyük üçüncü koleksiyonuna sahip mozaik müzesi ve Türkiye’nin en geniş ikinci koleksiyonuna sahip para müzesi.

yakto mozaikHatay Arkeoloji ve Mozaik Müzesi  
Eski müze, eski ve yeni Antakya’yı birbirinden ayıran Asi’nin kıyısında, şehrin merkezinde bulunuyordu. Eski müze binasının 1930 lu yıllara dayanan bir yapım- onarım öyküsü var. 2000 yılında Sidemera Lahiti için eklenen alan, binaya yapılan son müdahaleydi. Ancak mozaikler arttıkça bu eklemeler yetersiz kaldı ve artık Antakya Müzesi, şehir merkezinden biraz dışarıda, yepyeni ve oldukça büyük bir binada ziyaretçileri bekliyor. Tell Cüdeybe, Tell Dahap Çatalhöyük, Tell Tainat, Tel El Sheyik höyük kazıları ve Samandağ, Harbiye, Tarsus gibi ilçelerden gelen, M.S. II ve V. yy aralığında yapılmış mozaikler duvarları, zeminleri her yeri doldurmuş müzede. Türkiye’nin ve Dünya’nın sayılı müzelerinden birisi olan Antakya Müzesi, Gaziantep Zeugma müzesiyle birlikte dünyanın ilkleri arasında. Aynı zamanda Türkiye’nin en zengin sikke koleksiyonuna sahip müzesi ve Türkiye’deki en sağlam lahit mezarın bulunduğu müze. Antakya’ya gidip de müzeye girmezseniz ayıp edersiniz. Bu arada Müzekart geçerli.

Ülkemizde pek duyurulamadıysa da, Hatay Arkeoloji ve Mozaik Müzesi 2014 yılında yeni binasına taşındı. Artık şehir merkezindeki Cumhuriyet Meydanı’nda değil. Dünya çapında ses getiren müze, yıllardır küçük bir binaya sıkıştırılmak zorunda kalan o muhteşem eserleri uzun uzun inceleyebilmeniz için harika ışıklandırılmalarıyla teşhir ediliyor. Gidip de en az 1-2 saatinizi buraya ayırmalı ve şimdi bile yapılması zahmetli olan mozaik eserlerinin hikayelerini yerinde öğrenmelisiniz. Karaksı kahvaltısında aldığımız enerji bize tüm günün enerjisini sağladı galiba.
Hatay Arkeoloji Müzesi’nin yeni adresi için tıklayın.
Güneş batsa da Antakya’da gün bitmez. Akşam serinliğinde dolaşmak ve o çeşit çeşit mezelerden oluşan mutfağı deneyimlemeye devam etmek için, merkezi bir yerde kalmanızı tavsiye ederiz. Biz genelde Orontes Otel’de konaklıyoruz, Asi’ye ve eski çarşıya çok yakın. Büyük ve lüks şehir dışı otellerde kalmaktansa, çarşı dibinde olmak avantaj. Asansörlü otelde odamız camından tüm eski Antakya sokaklarının uçuşan güvercin sürülerini, St. Pierre Kilisesi’nin sırtını dayadığı Hac Dağı’nın ve Habib Neccar Dağı’nın manzarasını görüyoruz. İlk gün çok da sıkışık olmayan bir program yaptık kendimize. Gün doğduğunda koşturmacalar bizi bekler. Şimdi yemek vakti.

antakya restoranMutfakta neler var neler
Başka yerlerde yaptığınız gibi, yöresel bir mutfağı yaşamak için araştırıp derinlere dalmanıza gerek yok burada. Antakya merkezde her şey hala tarihin içinde, hala geleneksel. Yani çok uzağa gitmeyin. Tam merkezdeki, Ata Köprüsü’nün oralarda, Ulu Cami civarında dolaşmak veya Hürriyet Caddesi’ne, Ortodoks Kilisesi’nin bulunduğu taraflara dalmak yeterli. Ya da Kurtuluş Caddesi’ni bir dolaşın. Antakya Evi, Antikhan, Anadolu Restoran, Sultan Sofrası, Sveyka gibi restoranlar alkollü alkolsüz her şekilde hem gözünüzü hem karnınızı fazlasıyla doyuruyor.

Ne yiyeceğinize gelirsek. Aslında zor bir konu bu. Galiba bu ülkenin en miks mutfaklarından biri Antakya mutfağı. Kuzeyden, bildiğimiz Anadolu yemekleri etkilemiş. Güneyden Arap mutfağı. Batıdan Akdeniz mutfağı, biraz daha zorlamayla Ege bile var. Şehirde dolaşırken bir yandan Arapça konuşan halk, sizinle konuşmaya başladığında, o hafif Arap aksanı taşıyan ama özenli bir İstanbul ağzına döndüğü an yaşadığınız o şaşkınlığı, sofraya oturduğunuzda da yaşıyorsunuz.
Halep kebabı, kağıt kebabı, sini kebabı, tandır, biberli ekmek, mücver(öcce), firik aşı, Harbiye tavuğu, Çiğ köfte, mumbar, maklube, vişne kebabı, tebbule, falafel, humus, semirsek, oruk, zahter salatası, sürk salatası, aşur, ekşi aşı, şıgıl muhşi, borani, fellah köfte…E biraz da tatlı tabii ki. Kabak tatlısı, taş kadayıf, haytalı, künefe… Bunlar genel olarak restoranlarda karşınıza çıkacak olanlar. Ama şansınız varsa, bir Antakya aile yemeğine denk gelirseniz, işte oradakileri yazmak bir ansiklopedi doldurmaya bedel. Bu bizi aşıyor 🙂 . Bu yazıyı da fotoğraflarla doldurmak istemedik. Zaten fotoğraf albümlerimizde yeterince görsel var.
Biz size sadece, kabak tatlısının o bildiğiniz şekliyle olmadığını söyleyelim, bir de ana yemek yerine bol bol meze yemenizi tavsiye edelim. Zaten birkaç gününüz varsa her şeyi tatma şansı bulacaksınız. Çarşıda ayaküstü yemek seçeneklerini bir başka bölümde sizlerle paylaşacağız.

Artık geç oldu, otele dönüş vakti. Aklımızda ertesi günün heyecanı ve planlarıyla uykuya daldık.

2.Bölüm

Hatay yazılarımızın devamına burayı seçerek ulaşabilirsiniz.

Hatay Arkeoloji ve Mozaik Müzesi (Antakya Müzesi) Telefon numarası: 0326 214 61 68
Hatay Arkeoloji ve Mozaik Müzesi Web Sitesi:
http://www.hatayarkeolojimuzesi.gov.tr/HatayMuzeWeb/faces/jsp/layouts/intro.jsp

Facebooktwitterrsstumblrinstagramflickr

Bu yazı Günaydın Gezginler© tarafından hazırlanmıştır. Marka tescilimiz bulunmakta, fotoğraf ve yazılarımız telif hakkı taşımaktadır. Alıntı veya kopyalama yapılması durumunda referans olarak Günaydın Gezginler ismi ve sitemize bağlantı verilmesi gerekmektedir. E-posta adresimiz gunaydingezginler@hotmail.com

Bir cevap yazın