Günaydın Gezginler Kültür Tarih Gurme Doğa Fotoğraf Gezi

Hatay, “Hoşgörü Kenti” (Bölüm 3)

Facebooktwitterrsstumblrinstagramflickr

Yazı dizimizin 1. Bölümünde Karaksı Köyü’nde kahvaltı yapmış, Antakya’da St.Pierre mağara kilisesini ziyaret etmiş, hemen yanı başındaki, ruhlar aleminin kayıkçısı Haron kaya oymasını görmüş, Antakya Mozaik Müzesi de denilen Hatay Arkeoloji müzesindeki mozaikleri incelemiştik. 2. Bölümünde güzel bir sahil beldesi Çevlik’e gitmiş, burada Titus Tüneli’nde gezmiş, defne bahçeleri arasındaki Beşikli Mağara da denilen kaya mezarlarını görmüş, Antakya’ya dönüp, Affan Kahvehanesi’nde Haytalı yemiştik…

Hatay’ın tarihi çekiciliğine kapılmadan sabahın erken saatinde merkezden bir kez daha uzaklaşmaya karar verdik. Ankara’dan onca yolu gelmişken, Çevlik’te “merhaba” dediğimiz Akdeniz sularına İskenderun’da “hoşça kal” demek istedik.

İskenderun
İndi-bindilerle birlikte 1 buçuk saat sonra İskenderun merkezde, ana caddelerden birindeydik. Sahile gitmek için yürüyebileceğimiz söylediler ama bu yürüyüşün 1,5 km üzerinde olduğunu söylemediler. Güne erken başlamak isteyen yarı aç iki kişi için pek de sevimli bir durum değildi bu. Denizi bulduğumuzda hava müsait olsa içine atlayacak kadar bunalmıştık sabah sabah.
İskenderunlular genelde Hatay’lı olmak istemezler. İzmir’in Karşıyaka’sı gibi ayrı bir bağımlılıkları vardır. Ama nedense Antakyalılarda böyle bir özel çaba pek görülmez. İskenderun sakinleri ayrı bir il olmak telaşındadırlar uzun yıllardır. Hiç anlayamamışımdır. Antakya gibi bir kültür cevherine sahipken, biraz işlemeyle, bakımla ve süslemeyle muhteşem bir turizm merkezi haline gelebilecek, güneyiyle kuzeyiyle, dinler kardeşliğiyle, kuş göçleriyle, mutfağıyla, Amik Ovası’yla, rengarenk bir şehirden neden kopmak istesin ki insan?

hatay iskenderun sahili

hatay iskenderun sahili

İskenderun’dan kısaca bahsetmek gerekirse, sahilde pek “sahil” yok. Dalgakıranlar boyunca yürüyüş yapabileceğiniz uzun ve bakımlı bir kordon boyu var. Ancak tost vb atıştırmalıklar alabileceğiniz birkaç ufak kafe dışında deniz kokusunu, dalgaların sesini duyabileceğiniz güzel bir sahil restoranı maalesef bulamadık. Samsun Atakum’un sahilini hasretle andık biran. Sahilde gezinti tekneleri var. Birçok turistik yörede rastladığımız usulle, gürültülü ve hızlı tempolu müzikle size, çekirdek çitleyerek, oldukça geleneksel bir konseptte sahil turu attırıyor. İskenderun sahilini uzaktan görebilmek ve İskenderun’da biraz vakit geçirebilmiş olmak için deneyelim dedik. O dayanılmaz gürültülü müziğe 45 dakika katlandık.

İskenderun, Karadeniz Ereğli’deki gibi modern bir çehreye sahip, denizi olan, güzel bir kıyı yerleşimi. Düzgün sokakları, birbirine benzer binaları olan, birkaç Ermeni, Katolik ve Ortodoks kilisesinde hala ibadetin devam ettiği nezih bir ilçe. Ancak biz, kültürün en yoğun şeklini Antakya’da gördükten sonra, daha fazla vakit kaybetmeden, 1,5 saatlik bir ziyaretten hemen sonra İskenderun’dan ayrılmaya ve Antakya’nın eski sokaklarında kaybolmaya karar verdik.

Antakya
Şehre iner inmez ilk yaptığımız iş, şehrin can damarı olan, hemen yanında mozaik müzesi, Uzun çarşı, yakınlarında kiliseler olan, Ata Köprü’nün olduğu yere gelmek oldu. Karnımız çok acıkmıştı ve hemen geleneksel bir mutfağa dalmalıydık. Antakya mutfağından fast-food seçimlerine kadar, hepsini bulabileceğiniz, bir yanda modern mağazaların, diğer yanda eski binaların bulunduğu Hürriyet Caddesi, ilk adresimiz. Caddede yürürken bastığınız yere dikkat edin. Cam muhafazası ile ayağınızın altından geçip giden su sütunlarını sakın kaçırmayın. Biz Antik Han Restaurant’ı tercih ettik. Tereyağlı Humus, cevizli biber, patlıcan yoğurtlama, çorbalar, kağıt kebabı, taş kebabı gibi yemeklerin yanı sıra tabii ki favorimiz künefeyi de bulabilirsiniz. Ama yine de sadece künefeyi, özellikle Ulu cami yanında yer alan künefecilerden herhangi birinde yemenizi tavsiye ederiz. Eskiden künefe, bir bardak ılık süt ile içilirmiş ama hala bu adeti devam ettirdiklerine şahit olmadık.

antakya ortodoks kilisesi bahce

antakya ortodoks kilisesi bahce

Antakya Ortodoks Kilisesi
Antik Han’da uygun bir hesap ödedikten sonra, Hürriyet Caddesi’nin tarihi atmosferine bıraktık kendimizi. Ortodoks Kilisesi, öncelikli hedefimiz. Antikhan kapısından çıkıp sola doğru 50-60 metre sonra solda kilisenin parmaklıklı kapısını kaçırmanız mümkün değil. Kapıdaki ziyaret saatlerine denk getirmek için akşamdan hazırlığımızı yaptık. (Fotoğraflarımızda ziyaret saatlerinin fotoğrafları var) Genelde ziyaret saatleri tüm dünyada tüm mekanlarda değişken olabilir. Önceden bakıp planlamakta fayda var. Ortodoks Kilisesi, oldukça geniş avlulu, bakımlı ve sade bir mimari. İbadet hala devam ediyor. Bildiğimiz kadarıyla da Arapça ve Türkçe. Genel olarak ibadet saatleri dışında ziyarete açık diyebiliriz. Azımsanmayacak kadar da çok cemaati bulunuyor. İçeriye girdiğinizde size bilgi verebilecek kilise görevlisini bulabilirsiniz. Kilise, söylenilen saatlerde de zaman zaman kapalı olabiliyor. İrtibat kurup gitmekte fayda var.

antakya ortodoks kilisesi ici

antakya ortodoks kilisesi ici

Kiliseden biraz bahsedelim. Antakya Azizler Petrus ve Pavlus Katedrali Doğu Ortodoks Kilisesi yani Antakya Patrikliği; İstanbul (Fener) patrikliği, Yaruşalem (Kudüs) Patrikliği ve İskenderiye (Mısır) patrikliği ile birlikte 4 önemli Ortodoks Patrikhanelerinden biridir.
Kilisenin yapılışı ve mimarisi hakkında bir bilgi bulunmuyor ancak ahşaptan yapılan kilise 1872 yılında depremle yıkılmış ve yanmış. Şimdiki Kilise, yanmış olan kilisenin yerine Bizans mimari tarzında yapılmış, yapımı 1900’lü yıllara doğru tamamlanmış, güzel bir örnek.. Kilisenin içi on sütun üzerine oturtulmuş olup, eski ahitte Tanrının Musa Peygambere gönderdiği on emir anlaşmasını simgeliyor. Kilisedeki kubbede bulunan on iki pencere ise, İsa’nın havarilerini simgeliyor.
Kilisenin çanı 1931 tarihlidir. 1986 yılında onarım görmüştür.
Kilisenin dış kapısı Sultan Abdulhamid’in himayesinde, Patrik Meletiyos Dumani tarafından 1900 yılında inşa ettirilmiştir.

Bir çok dini yapıda olduğu gibi, girilmez kısımlar burada da tabii ki var. Lütfen her yere apar topar dalmayın. Mesela kilise içerisindeki üst kata çıkmak konusunda pek şansınızı zorlamayın. Süsleme ve ikonalar konusunda ana bina dışında çok şaşaalı bir şey zaten beklemeyin. Sonuçta rahiplerin de orada yaşadığını, özel çalışma ve barınma mekanlarının olduğunu unutmayın. Sessizlik içinde banklara oturup fotoğraflama imkanınız var. Sonuçta her şey karşılıklı saygıya dayanıyor.

antakya protestan kilisesi

antakya protestan kilisesi

Antioda Protestan Kilisesi
Ortodoks Kilisesi’nden ayrıldığınızda hemen solda, iki yolun ortasında asimetrik mimarili tarihi bir bina göreceksiniz. Yolu sağdan takip ederseniz, biraz ileride 50 metre içinde yol yeniden ikiye ayrılır. Soldaki yol karşınıza direk Antakya Protestan Kilisesi’ni çıkaracaktır. Kilise ibadet saatleri dışında kapalı olsa da, aynı binanın hemen sağ arkasında bulunan kafe, cemaate ait ve anahtar onlarda. Kafede bir çay süresi kadar beklerseniz, sizi gezdirmek için vakitlerini ayırıyorlar. Bilgiler veriyorlar.
Fransızlar döneminde elçilik ve Fransız Bankası olarak kullanılan taş bina 2000 yılında Güney Kore Kwong Lim Metodist Kilisesi tarafından Protestan Kilisesi olarak kullanılmaya başlanmış. İçeride kocaman bir “İsa Mesih sizi seviyor” yazısı karşılıyor sizi. Altında da İngilizcesi. Korece yazılara da rastlamak mümkün. Fotoğraf çekmenizde ise bir problem yok. Teşekkür edip, ayrılıyoruz binadan. Dıştan fotoğraflamak çok daha güzel. Çünkü binanın taş mimarisi oldukça hoş.

Kapıdan çıktığınızda kilisenin hemen arka sokağında solda Vilayet binası var. Sağa doğru ise bir çok tarihi bina. Üzerinde herhangi tarihi bir bilgi yazmayan, yalnızca “ÖAL, 1962” tabelası olan bir bina görüyorsunuz. Biz biraz araştırdık, buyrun:

Bina inşası 1908 yılında tamamlanmış. Binayı yaptıran kişi, “Kuzey Suriye Mebusu Rıfat Bereket. Binanın mimarisi, İstanbul’daki Osmanlı sarayları ve büyük konakların ufaltılmış bir örneği. Rıfat Bereket 1908’de öldüğünde, bina mirasçılarına kalmış. 1920 yılında müstakil, İskenderun Sancağı Maliyesi tarafından mirasçılardan satın alınarak Turizm oteli haline getirilmiştir. 1939 yılında Hatay Anavatan’a kavuşunca, aynı adla Antakya Belediyesi’ne devredilmiş. 1957 yılında geçirdiği bir yangın sonrası onarılmış, 1961 yılında Hatay Valisi Muammer Ürgen tarafından Kız Öğretmen Okulu’na tahsis edilmiş. Öğretmen okulu yeni binasına taşınınca bina 1965’te Antakya Ata Koleji olarak Antakya Belediyesi’nden kiralanmış.
Lisenin kapısının önünden Ortodoks kilisesine doğru bir bakın. Kilisenin çan kulesini, kubbesini fotoğraflayabileceğiniz güzel bir nokta.

antakya ortodoks kilisesi uzaktan

antakya ortodoks kilisesi uzaktan

Antakya’nın ara sokakları karmakarışık ama bir o kadar keyifli. Protestan Kilisesi’nin olduğu noktaya dönüp karşıdan ilk sokağa daldığınızda sora sora Sinagog’u bulmanız çok kolay. Üstelik her daldığımız sokakta sakinleriyle selamlaşmak gerçekten keyifli. Rahat zamanına denk gelirseniz herkes sohbete gönülden hazır. Kaybolmak istemezseniz, Kurtuluş Caddesi ana caddelerden biri.

Şimdi doğruca Kurtuluş Caddesi’ne. Bu cadde Roma Dönemi’nde şehrin en görkemli yoluymuş. Şimdi ise ne yazık ki restorasyon bekleyen onlarca bina dizi dizi sizi karşılıyor. Caddenin üzerinde Affan Kahvesi (İnci Kıraathanesi), Sinagog (Havra), Habib Neccar Camisi, Sarımiye Camisi gibi önemli yapılar birbirine dirsek teması halinde. Zaten oradan da Antakya’nın Affan Mahallesi ve eski adı Sarımiye (Sermaye), yeni adıyla Zenginler Mahallesi, karmaşık ara sokaklarıyla keşfedilmeyi bekliyor.
Affan kelimesinin Arapça’da ‘’yiğit’’ anlamına geliyormuş öğrendiğimize göre. Eski tarihlerde güvenlik sıkıntısı yaşandığı durumlarda mahallenin yiğit kabadayıları mahalleliyi korur kollarmış. O yüzden Affan ismi bu mahalleye verilmiş.

Antakya Havrası
havra1Havra veya Sinagog, Yunanca anlamıyla “bir araya gelmek” demektir. Yahudi cemaati Cumartesi günü ve günde üç defa toplanır. Müslümanların Kabe’ye yönelmesi gibi, Havra’da da Kudüs’teki Ağlama Duvarı’na doğru ibadet edilir. Aslında yahudilerin çok detaylı ritüelleri var ancak buraya sığdırmamız oldukça zor. Şunu söyleyebiliriz ki Antakya’nın o güzel dokusunu oluşturan parçalardan biri onlar da.
Affan Kahvesi ile Türk Katolik Kilisesi arasında 150 metre mesafe var. Hemen aralarında ise Sinagog (Havra) yer alıyor. 2 katlı binayı üzerindeki Davut yıldızı (Yahudi yıldızı, Davut kalkanı…) kabartmasından ayrıt edebilirsiniz. İbadetin devam ettiği havrada cemaat sayısı oldukça az. Genel olarak kapıları kapalı ancak güzel tesadüflerle tanıştığımız sevgili Harun Cemal Bey sayesinde, Antakya cemaati ve ritüeller hakkında bilgi edinme şansımız oldu.  Harun Bey’in verdiği bilgilere göre, bu yapının 1700’lü yıllara dayanan bir tarihi var. Ceylan derisi üzerine yazılmış 500 yıllık İbranice bir Tevrat’a da ev sahipliği yapıyor.

Sıra geldi Antakya Türk Katolik Kilisesi’ne…
katolik1
Kilise, Sarımiye Camisi’yle sırtsırta, hemen bir sokak köşesinde, Sinagog’dan 100 metre uzakta.
Yine bu kilisede de ziyaret saatleri, ibadet saatlerine göre ayarlı. 1977’de arazisi istimlak edilmiş ve eski Antakya’nın tarihi ve eski Musevi mahallesinde 150 yıllık bir ev, kilise olarak hizmet vermeye başlamış. Ardından komşu evin de alınmasıyla avlulu güzel bir manastıra dönüşmüş. Ortodoks Kilisesi’ne göre daha az, yaklaşık 70 kişilik bir cemaat sayısı var ancak kapısı hiç kapanmıyor, ziyaretçisi hiç bitmiyor. Kapı kapalıysa, kapıda yazan saatlere uygun davranarak, zile basın. Sizi kocaman bir güler yüzle karşılıyorlar. Meyve ağaçları ve çiçekleri özenle düzenlenmiş, güzel bir kilise avlusundan geçip ibadet salonuna geçiyorsunuz. Oldukça küçük ve mütevazi bir salon. Zaten Ortodoks kiliselerinin aksine, Protestan ve Katolik kiliseleri daha sadedir. Ancak sizi en çok şaşırtacak şeylerden biri, duvardaki ikonalar ve resimlerin altında Türkçe ifadelerin yer alıyor olması. Örneğin (Mesih İsa: İşte Ben dünyanın sonuna kadar sizinle beraberim, Matta 28,20).
Biz gittiğimizde ortalık çok sakindi. Bir sandalyeye oturup, duvardaki bilgileri inceledikten sonra usulca kiliseden ayrıldık. Avludaki görevlilere teşekkür etmeyi de unutmadık tabi.

Kapının hemen çıkışındaki küçük bir dükkandan hediyelik eşya almanız mümkün.

(Bir not: 1988 yılından beri Paskalya bayramını Antakya’da Katolikler ve Ortodokslar beraber kutluyor.)

antakya affan kahvehanesi haytali

antakya affan kahvehanesi haytali

Hazır buraya kadar gelmişken azıcık yolumuzu geri çevirip, Affan Kahvesi’nde, çay bardağında kahve molası vermek güzel bir fikir. Kahvehanenin yazısını bir önceki bölümümüzde bulabilirsiniz.

antakya sarimiye camisi

antakya sarimiye camisi

Antakya Sarımiye Camisi
Katolik Kilisesi’nden çıkar çıkmaz önünüzdeki duvar ve minare, Sarımiye Camisi’ne ait.
Antakya ile ilgili araştırma yaptığınızda karşınıza çıkan fotoğraflarda Katolik Kilisesi’nin çan kulesi ile birlikte Sarımiye Camisi’nin minaresi yer alır.
Camiye ait 2 kitabe bulunuyor. İlki, 1719 yılında Sarımı Hacı Halil tarafından tamir edildiğine dairdir. Bu nedenle Sarımiye Camisi adını alsa da, zamanla telaffuz değişikliği nedeniyle “Sermaye Camisi” adıyla anılmaya başlanmış.
İkinci kitabe ise, 2003 yılında Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından yapılan restorasyona ait.
Caminin meşhur minaresi, kesme taştan yapılmış, ana binadan ayrı duruyor ve avluya, minarenin altından geçerek ulaşıyorsunuz. Minarenin şerefe altı, üst üste çemberler oluşturan mukarnas ve küçük kemerler ile süslü. Şerefe bölümü ve üstündeki külah ahşaptan. Minarenin girişinde ise Türkçe bir yazıt bulunuyor.

Antakya Habib Neccar Cami
Anadolu’nun ilk camisi Habib Neccar Camisi” diye başlamak isterdik ama o kadar çok “ilk” camimiz var ki. Örneğin Kars bölgesinde, Ani Ören yerinde Selçukluların Anadolu’daki ilk camisi olduğu söylenilen Kars Menuçehr Camisi, Harran Ulu Cami, Malatya Battalgazi’deki Ulu cami, eskiden Martoma Kilisesi olan ve islam aleminin 5. Harem-i Şerifi olarak kabul edilen Diyarbakır Ulu Cami, vs vs… Bu konuda ağırlık Diyarbakır Ulu Camisi ve Habib Neccar Camisi’nin aynı dönemlere denk geldiği ve Anadolu’daki ilk cami olarak kabul edilirler. Habib Neccar Camisi’nin de eski bir pagan tapınağı üzerine kurulduğu ve sonra kilise, sonra da cami olduğu düşünülürse, kaderleri de aynı yazılmış gibi.

Habib Neccar Camisi için denilen şu ki, Müslümanlık buradan yayılmaya başlamıştır. Hz. Ömer’in komutanlarından Ebu Ubeyde Bin Cerrah tarafından inşa edilmiştir. Habib-i Neccar, Hz. İsa’nın havarilerine ilk inanan ve Kuran’da Yasin suresinde övülen bir şehit olarak kaynaklarda geçiyor. Mezarı caminin içinde. Hz. İsa tarafından Romalı halka tek tanrılı dini anlatmak için Antakya’ya gönderilen Yuhanna, Pavlos ve Şemun Safa’nın da mezarlarının cami içinde olduğu rivayet ediliyor, kabirleri bulunuyor. Caminin inşası dışındaki kesin ve karmaşık tarihine gelirsek:
968 yılında Bizanslılar ile birlikte bölgedeki tüm camilerle birlikte kiliseye çevriliyor.
1084’te Selçuklular Antakya’yı yeniden ele geçiriyor,“Kasyana Kilisesi”yeniden cami oluyor.
1098 haçlı seferleriyle 170 yıl boyunca yeniden kilise oluyor.
1268 Memluk Sultanı Baybars ile tekrar camiye çevriliyor.
1829 ve 1857 yıllarında onarımdan geçiyor ve şadırvan ekleniyor.
1940 vakıflar bünyesine devri yapılıyor.
Günümüzde ibadet hala devam ediyor. Cami olarak  🙂

hatay iskenderun yolu

hatay iskenderun yolu

Semavi dinler coğrafyası Antakya’da bir koca günün sonunda Ortodoks Kilisesi, Katolik Kilisesi, Protestan Kilisesi, Havra ve camilerimizi görmenin keyfiyle, yorgun ama doygun bir şekilde otelimize dönüyoruz.

Dediğimiz gibi, Antakya anlatmakla bitmez. Bizim için daha da büyük zevk, Antakya’nın ara sokaklarında kaybolmaktı. Uzun Çarşı’yı karış karış keşfetmek, sokaklarda atıştırmak. Bir sonraki ve son Antakya yazımızda sokaklara dalıp, keşiflerde bulunacağız. Sabırla bekleyin, Sevgiyle kalın…

Facebooktwitterrsstumblrinstagramflickr

Bu yazı Günaydın Gezginler© tarafından hazırlanmıştır. Marka tescilimiz bulunmakta, fotoğraf ve yazılarımız telif hakkı taşımaktadır. Alıntı veya kopyalama yapılması durumunda referans olarak Günaydın Gezginler ismi ve sitemize bağlantı verilmesi gerekmektedir. E-posta adresimiz gunaydingezginler@hotmail.com

2 Responses to Hatay, “Hoşgörü Kenti” (Bölüm 3)

Bir cevap yazın