Günaydın Gezginler Kültür Tarih Gurme Doğa Fotoğraf Gezi

Hatay, “Hoşgörü Kenti” (Bölüm 2)

Facebooktwitterrsstumblrinstagramflickr

Yazımızın ilk bölümünde (Hatay Hoşgörü Kenti Bölüm 1) Karaksı Köyü’nde güzel bir kahvaltı sonrası, Dünyanın en eski Mağara kilisesi ve dünyanın en eski kiliselerinden biri olan St Pierre Kilisesi’nden, yanı başındaki Haron büstünden, Hatay Arkeoloji Müzesi’nden bahsetmiştik. Şehrin uzak noktalarını gezmeye devam.

2.Bölüm
Saat sabahın 7’si, dışarıda kuş sesleri ve güvercin zilleri ile uyandık. Hava yeni aydınlanıyor, şehrin üzerinde güvercin sürüleri uçuyor, pek çok insan sokakta işe gidiyor ama gürültü yok, araba sesi yok, huzur var, sakinlik var. Bir de çatılardan kuşlarını yönlendiren gençlerin ıslık sesleri. Otelin kahvaltı salonuna indik, zengin bir açık büfe kahvaltı hazırlamışlar, her damağa uygun yiyecek bir şeyler var.

Çevlik Sahili – Seleucia Pieria (Antiochos Pierria) Şehri

Cevlik sahili, Antakya

Cevlik sahili, Antakya

Gezimizin ikinci gününde hikayemize Çevlik’ten başlamak istedik. Amacımız Vespasianus – Titus Tüneli’ni ve Beşikli Mağara’yı ziyaret etmek. Bu yüzden Karaksı Köyü’ne gitmek için beklediğimiz dolmuş duraklarına ulaştık. Çevlik tarafına, özellikle yaz sezonunda sık sık dolmuşların gittiğini öğrendik. Çevlik aynı zamanda güzel bir sahil beldesi. Denize girmek isteyenlerin uğrak noktası. Yolumuz Samandağ İlçesi’nden geçti. Ardından hemen sahilde dolmuştan indik. İnerken de aynı yerden dolmuşa bineceğimizi, yaz sezonu olmadığından, 20 dakikada bir geldiğini öğrendik. Önümüzde Çevlik kumsalı ve Akdeniz, solunuzda Asi Nehri’nin denize döküldüğü eski yatak ve Seleucia Pieria (Antiochos Pierria) şehrinin surları, ileride Zeytin Dağı. Upuzun kumsalda sadece biz varız. Önce antik kente bakalım dedik. Antiochos Pierria şehri (Türkçesi Antiochos – Antakya Limanı), MÖ 400’lerde Perslerin kurduğu, Büyük İskender (Helenistik Dönem), Seleukoslar döneminde ismi Seleucia olan ve Roma İmparatorluğu zamanında altın çağını yaşayan ve zamanla önemini kaybederek terk edilen, aslında Antakya’nın (Antiochos kentinin) ilk kurulduğu yer. Seleukos döneminde şehrin merkezi limandan içeri, bugünkü Antakya’nın bulunduğu yere taşınıyor. Eski şehir, liman olarak kullanılıyor, hatta Asi Nehri sayesinde limandan şehrin içine kayıklarla ürünler taşınmaya devam ediliyor. Roma İmparatorluğu MS 80-100 yılları arasında Antiochos Pierria kentini, imparatorluğun en önemli 3. limanı olarak değerlendiriyor.

Vespasianus – Titus Tüneli

Vespasianus Titus tuneli, Cevlik Antakya

Vespasianus Titus tuneli, Cevlik Antakya

Dolmuştan indiğimiz yer, aynı zamanda Vespasianus – Titus Tüneli’nin kanal girişi. Eskisine göre daha güzel ve özenli düzenlenmiş. Açıklayıcı panolarla doldurulmuş. Geniş kanal boyunca ağaçlık, çiçeklerle dolu patikada rahat bir yürüyüş sonrasında tünelin yıkılmamış, üstü kapalı, “tünel” kısmına geldik. Antakya şehir merkezi buradayken, şehrin kenarındaki Asi Nehri taşarsa şehri su basmasın diye MS 70-80 yılları arasında yapılmış olan bir drenaj kanalı. Uzunluğu yaklaşık 4 km. olan kanalın yaklaşık 3.km.sinde kaya bloğu içinde açılmış bir tünel bulunuyor. İnanılmaz zorluklarla yapılmış, hayret, heyecan, saygı, tebrik, başarı, kararlılık, vs. 5-8 metre genişliğinde, 4-10 metre yüksekliğinde kapalı bir kanal, 2000 yıllık; burayı gezdiğinizde siz ne hissedeceksiniz acaba? Tünelin hemen ağzında, kilit taşı sistemiyle yapılmış, Roma dönemine tarihlendirilen köprü karşıladı bizi. Bunca yüzyıldır ayakta kalmış köprünün üstüne çıkıp da poz vermeden olmaz tabi. Sonra dik bir basamaktan tünelin ağzından içeri giriş yaptık ama su birikintileri ve etraftaki dağınık kaya blokları nedeniyle yürümek herkes için çok kolay değil. Keşke Fethiye’deki Saklıkent Kanyonu gibi yürüyüş platformları yapılabilse diye düşündük.

Vespasianus – Titus Tüneli UNESCO DÜNYA MİRAS LİSTESİ – Aday / Geçici yer listesinde 8 Mart 2015 itibariyle yer almaktadır.
Türkiye – Hatay – Samandağ: Vespasianus – Titus tünel – kanal – baraj – drenaj sistemi / Aday Türü: Kültürel Miras / Aday No: 5903 / Aday olduğu yıl: 2014
Türkiye’nin Dünya Miras Listesi’ne kabul edilen yerleri

Beşikli Mağara

Besikli Magara, Roma mezarlığı, Cevlik, Hatay

Besikli Magara, Roma mezarlığı, Cevlik, Hatay

Kanal – tünel gezisinden sonra Beşikli Mağara’ya geçtik. Burası aslında Roma dönemi kaya mezarlığı. Kaya içine yapılan mezar odaları beşik gibi oyulduğu için halk arasında Beşikli Mağara adını almış. Buraya gelirken patika kenarında, köyde yaşayan bir abla yola masa koymuş, masanın üzerinde kendi yaptığı ve topladığı köy peyniri, zeytin, zeytinyağı, defne yağı, defne sabunu, nar ekşisi ve çeşitli otlar satıyor. Tadına baktık ve halis zeytinyağı ile defne yağı aldık. Zeytinyağı katran gibi koyuydu. Evde eski usul sıkım olduğunu, tortunun çökmesi için 1 yıl bekletmemiz gerektiğini tembihledi. Defne yağını da yüze sürmek için önerdi. Küçücük bir kavanozdaydı. Zaten Beşikli Mağara’nın içinde bulunduğu defne bahçeleri onlarınmış. Etraftaki defne çekirdeği yığınlarını göstererek hikayelerini anlattı. Siz de bir gün giderseniz, iki satır sohbetten, iki şişe yağdan yirmi yıl bahsedersiniz, bizden garanti. O zeytinyağı, 1 yıl sonra pırıl pırıl oldu. Tortusu çöktü. Yoğun zeytin kokusunun salatanıza yansıması için birkaç damla yetiyor. Tünelden ayrıldık, sahile indiğimizde saat 12 civarıydı ve sahilde hala başka kimse yoktu.

Vakıflı Köyü
Ayakizlerimizi kumlara bıraktıktan sonra gelen dolmuşa bindik, 10 dakika sonra Samandağ içinde indik. Vakıflı Köyü’ne giden dolmuşa bindik 20 dakika sonra köye geldik. Burası Vakıflı Ermeni Köyü; küçük, temiz, şirin, az sayıda insanın yaşamaya çalıştığı, insanların imece usulü yardımlaştığı tipik bir Anadolu köyü. Bu köyün tek farkı, nüfusunun büyük çoğunluğu Ermeni vatandaşlarımızdan oluştuğu için Türkiye’deki tek – son Ermeni köyü olmasıdır. Bağ bozumunda ve şarap şenliğinde oldukça hareketli olan bu köy, bu günlerde çok sakindi. Vakıflı Köyü’nden ayrıldık, Hatay merkeze döndük.

Harbiye
“Defne Efsanesi”
Defne (Daphne), Harbiye’nin eski adıdır. Efsaneye göre, ırmak Tanrısının kızının adıdır. Apollon Defne’ye aşık olur. Peşine düşer ancak karşılık alamaz. Apollon’dan kaçmak isteyen Defne, Toprak Ana’ya sığınır ve onu saklaması için yalvarır. Toprak Ana, çağlayanların bulunduğu yerde onu bir ağaca dönüştürür. Ve bundan dolayı bu bölgeye Defne adı verilir.
Harbiye’ye şehir merkezinden dolmuşla 15 dakikada ulaşılabiliyor. Burası Yayladağ ile Antakya ilçeleri arasında kalan bölge olup, dağlardan çıkan kaynak sularının yamaçtan aşağı akmasıyla şelalelerin oluştuğu, Roma İmparatorluğu döneminde sütunlu mermer yollar, tapınak, tiyatro, olimpik stadıyla kentin sayfiye – yazlık villalarının bulunduğu bölgesiymiş. Harbiye ve çevresindeki arkeoloji kazılarında bulunan villalardan çıkarılan eserler Hatay Müzesi’nde sergileniyor. Kazılar daha tamamlanmamış üstelik. 2001 ve 2008 yıllarındaki su taşkınlarında şelalelerin büyük kısmı ve çevre zarar gördü ama temizlendi ve yeniden düzenlendi. Yamaçtan aşağı akan sular aslında 100’den fazla küçüklü büyüklü çağlayan oluşturuyor.
Biz önce, indiğimiz yerdeki şık görünümlü restorana gittik. Harbiye şelalelerinin bulunduğu vadiye tepeden bakan bir konumda. Menümüzde Antakya kebabı, humus, meze tabağı ve kocaman közde biberlerden vardı. Biberleri zaten her yerde her şekilde yanında getiriyorlar. Aman dikkat ! Hiç tadına bakmadıysanız, önce mikroskobik lokmalar halinde deneyin. Çok acıdır. Biz sevgili arkadaşımız Cevahir’in Dörtyol’daki biber maceralarını bol bol dinlediğimiz için, ejderhaya dönüşmeden, özenli bir şekilde tüm biberleri bitirebilme başarısını gösterdik. Oturduğumuz Kervan Restoran, tepede kaldığı için, mevsim de sonbahar olduğu için, kapalı salonları olmasına rağmen dışarıdaki teraslarında oturmakta ısrar ettiğimiz için, rüzgar sayesinde yemeklerimiz çok çabuk dondu. Pek tadı kalmadı. Ama ufuktaki rüzgar tirbünlerinin manzarası günbatımına yakın saatlerde daha bir başka oluyor. Don Kişot’un yeldeğirmenleri geldi aklımıza.
2g2 Antakya Harbiye_10Şelalelerin bulunduğu yere inmeden, aynı cadde üzerinde tavukçular var. Meşhur Harbiye tavuğu. Hemen hepsinde aynı usul hazırlanıyor. Ufak tefek salaş lokantalar dizili cadde boyunca. Aynı caddede, neredeyse 100 yılı aşkın süredir ipek böceği yetiştiriciliği yapan aile işletmelerinin satış mağazaları bulunuyor. Küçüklü büyüklü birçok hediyelik şal, gömlek, nevresim takımı ya da benzeri ürünler alabilirsiniz. Biz daha önce Halep çarşılarının oldukça ucuz fularlarından torbalar dolusu aldığımız için, pek ilginç gelmedi doğrusu. Ama ipekçilik ile ilgili bilgi almak ve broşürleri incelemek için girmenizi tavsiye ederiz.
Harbiye şelalelerine indiğinizde de bahçeler içerisinde, şelalelerin yanıbaşında oturabileceğiniz kafeler var. Yiyecek, içecek, ne ararsanız bulabilirsiniz. Kahvelerinizi yudumlarken, elinizi ayağınızı akan suların altına sokabilirsiniz. Daha ne olsun.

Kahve demişken, gün bitmemişken, şehir merkezine inip, acilen bir uğrak noktamız daha var, onu da unutmayalım dedik:

Affan Kahvesi’nde (İnci Kıraathanesi) Haytalı
Antakya’ya gelip de Affan’ı ziyaret etmemek ayıplardan birisi. Hele ki “Haytalı”nın tadına bakmadıysanız.

Affan kahvesinde haytalı, Antakya

Affan kahvesinde haytalı, Antakya

1913 yılında Fransız mimarlar ve Halepli taş ustaları tarafından inşası tamamlanmış taş binada yaklaşık 4 nesildir bu işi sürdüren, “kıraathane” kavramını bozmayan bir aile işletmesi. Tarihi bir binanın içerisine girip keyifle kahvenizi yudumlamak, sahibiyle ya da sakinleriyle sohbete dalmak, Affan’ın geçmişinden, tavandan sarkan kandil askılarından, hala kullanılan eski usul cezvelerden, Haytalı yı yediğiniz, artık üretilmeyen el yapımı tarihi kaşıklardan bahsetmek, eskilere özlem duygunuzu körüklüyor adeta. Kapıdan girişte ana salon var. Amcalarımız ve birkaç dede, şekerleme yapıyordu. Biz hiç rahatsızlık vermeden, sağdan arka bahçeye çıktık usulca. Üç tarafı duvarla apartmanlardan izole edilmiş bir avlusu, avlunun ortasında huzurla akan bir küçük fıskiyeli havuzu var. O kadar insana rağmen hiç gürültü yok. Hakiki sohbetten gürültü çıkmaz ki zaten. Torunlardan olan, siparişimizi soran genç arkadaşa, haytalı ve Türk kahvesi isteğimizi belirttik. Adana ve Mersin’e gidenler bilir, “bici bici” denilen bir tatlı vardır. Hatay’ın “Haytalı” tatlısı, Adana – Mersin’in “bici bici” tatlısına benziyor ama kullanılan malzeme ve tat bakımından oldukça farklılar. Haytalı tatlısı süt, vanilya ve nişasta ile yapılan, gül şurubu ile tatlandırılan, dondurmalı, çok hafif, az şekerli, çok güzel bir tatlı. Avlunun bina içine doğru olan kısmında mini bir sergi var: Kıraathanenin tarihi, basında çıkan yazılar, burayı ziyaret eden ünlülerin fotoğrafları. Kahvelerimiz ve tatlımız gelene kadar uzun uzun inceledik. Sonra afiyetle Haytalımızı yedik, cam bardakta kahvemizi içtik, sohbet ettik. Bu günü de ağzımızın tadıyla bitirdik. Darısı yarına (3.Bölüm)

NOT..Mustafa Kemal ATATÜRK…cam bardakta (SUVARİ) veya kendi değimiyle (TARSUSİ)… olarak kahvesini içerdi… (Affan Kahvesi)
Cam bardağın hikayesi : Affan Kahvesi 

Adres  :    Kurtuluş Caddesi No : 42/ A Antakya / HATAY
Telefon:   +90 326 215 12 48       +90 555 554 49 87

http://www.affankahvesi.com

Facebooktwitterrsstumblrinstagramflickr

Bu yazı Günaydın Gezginler© tarafından hazırlanmıştır. Marka tescilimiz bulunmakta, fotoğraf ve yazılarımız telif hakkı taşımaktadır. Alıntı veya kopyalama yapılması durumunda referans olarak Günaydın Gezginler ismi ve sitemize bağlantı verilmesi gerekmektedir. E-posta adresimiz gunaydingezginler@hotmail.com

2 Responses to Hatay, “Hoşgörü Kenti” (Bölüm 2)

Bir cevap yazın